“Sen buna değersin” gibi kişisel gelişim hurafeleri, sosyal hayatın gerçekliğinin sonu, bireysel hayata narsist zorbalığın müdahalesi ve rekabet kültürünün tahakkümüdür. “Sen buna değersin” gibi kişisel gelişim telkinleri insanın kendisine yabancılaşmasının sübuta ermiş ifadesidir. Balon gibi şişirilmiş bu duygu kendisini beğenmiş, kendisinden başkasının varlığının hiçbir ehemmiyetinin olmadığına kendisini inandırmış, kendisini dünyanın merkezi olarak gören, herkesten takdir ve onay bekleyen bir fenomene dönüştürür insanı. Her şeyden değerli olduğuna inanan insan ve oldukça yüksek değer atfettiği eşyanın, nadirliğini yitirdiğinde değersizleştiğinin farkına varmak yerine iyice kendisini oraya mahkum etmektedir. Birilerinin kendisini doğal halleriyle fark etmesine izin vermeyen, kişisel gelişimlerle şişirilerek kendi değerini kendisi belirleyen insan, bir süre sonra çürümüşlüğün dibini boylamaktadır. Kendisini toplumun dışında tutan tipler aynı zamanda kabullerini sürdürmek için maddi standartlarını yükseltebilmek adına sürekli çabalama arzusundadırlar. Bireysel kimliğe giden yolları sonuna kadar açmakta, zenginlik, saygınlık ve tanınmayla kendi kendisini ödüllendirmektedir. ‘’Sen buna değersin’’ anlayışındaki ilişkiler tamamen çıkara dayandığından, bir süre sonra iş arkadaşlarıyla birbirlerini karşılıklı düşmanlaştırmaya, toplumsal hayatın temellerini dinamitlemeye, birlikte yaşama arzularını ve kabiliyetlerini yitirmeye kadar gitmektedir. Enformasyon çağının sunduğu sınırsız özgürlük ve bu özgürlük ihtiyacının iktisadi sermayesinin karşılanması için ara vermeden çalışan ve bu uğurda kendi kendisine karşı saldırganlaşan kişiliklere şahit olunmaktadır. Ve bütün bunlar özgürlük putunun meşrulaştırılmış gayri meşru söylemleri adı altında yapılmaktadır. Bu özgürlük özellikle özgüven, öz yönetim, toplumsal kısıtlamalardan özgürleşme, kendi hayatının denetimini eline alma ve kendi kaderini tayin etme gibi hususlara dönüştürülmektedir.(Alexandra Rutherford)Toplumsal yapının temel dinamiği olan aile yapısı da bu paylardan nasibini almaktadır. Kadın kadınlık fıtratından, erkek te erkeklik fıtratından uzaklaştırılmaktadır. Manevi, genel geçer toplumsal kurallar bu tür telkinlerle itibarsızlaştırıldığından, herkes nihai otorite olarak kabul ettiği rasyonel aklıyla küçük bir tanrı olmaktadır. Bu tür yaşam tarzlarından maalesef din de nasibini almaktadır. Teknolojik imkanların artmasıyla dine olan kayıtsızlık ve bir türlü dengelenemeyen dünyevi güç küreselleşerek gitgide bireyi kuşatarak perçinlemektedir. ‘’Sen buna değersin’’ gibi ifadeler bireyde sahte benlikler oluşturmakta, eleştiriye sağır hatta yapıcı eleştirileri bile kabul etmeyen, diğerleri ile empati kuramayan ve karşıdaki söylenenlere önem affetmeyen kişilikler meydana getirir. Bu tipler ötekini eleştirmek söz konusu olduğunda eleştiride oldukça cömert davranan ancak kendisi eleştirildiğinde rahatsız olan kişiliklerdir. Bireysel hayatını narsistlik üzerine kuran kişilikleri değiştirmek zordur. Narsistler ilişki kurdukları özneleri kendileriyle eşit birer özne olarak değil, daha çok bir nesne olarak gördükleri için onlar üzerinde baskı kurmak ve hatta fiziksel ve psikolojik şiddet uygulamaktan geri durmazlar. Kendi istedikleri doğrultuda dönüştürmek ve bu dönüşümleri de kendi içinde meşru görme çabasına girerler..Narsist benlik şişirilerek hedefi belli olan kibre dönmektedir. Söylemleri ile genellikle kibri/büyüklenmeyi ve diğerleri hakkında küçültücü ve değersizleştirici ifadeler kullanmaktadırlar.