EĞİTİM SEN TARAFINDAN YAPILAN AÇIKLAMADA ŞU İFADELERE YER VERİLDİ:
Millî Eğitim Bakanlığı’nın kamuoyuna sunduğu “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” kapsamında, lise eğitiminin ders yükünün azaltılması ve eğitimin daha “esnek” bir yapıya kavuşturulması yönündeki planlar, hükümete yakın medya aracılığıyla kamuoyu ile paylaşılmaya başlanmıştır. Örgün eğitimde lise eğitiminin zorunlu olmaktan çıkarılması ya da eğitim süresinin azaltılması üzerinden tartışılan ve pedagojik açıdan ciddi sakıncalar içeren düzenleme sadece yüzeysel bir “hafifletme” değil, genç kuşakların bilimsel, eleştirel ve kamusal nitelikli eğitim hakkının budanması anlamına gelmektedir.
Lise eğitiminin süre olarak kısaltılması veya ders sayılarının azaltılması, öğrencilerin temel akademik ve entelektüel yeterlilikleri edinmesini zorlaştıracaktır. Bu tür bir uygulama öncelikle öğrencilerin bilimsel düşünce, tarihsel bilinç, felsefi sorgulama ve sanatsal ifade gibi temel alanlardaki gelişimini olumsuz etkileyecek, lise sonrası yükseköğretime ve toplumsal yaşama hazırlıklarını zayıflatacaktır. MEB’in eğitim sisteminde siyasal-ideolojik bakış açısına göre yapmaya çalıştığı değişikliklerin sosyoekonomik eşitsizlikleri derinleştirmesi, özel okullar ve kurslar üzerinden daha fazla piyasalaşmaya yol açması kaçınılmazdır.
Lise eğitiminde “esnekleştirme” olarak ileri sürülenler, gerçekte eğitimin kamusal niteliğini aşındıran, içeriği boşaltılmış bir lise eğitimi modelinin önünü açmaktadır. Ders yükünü azaltmak adına temel bilimlerin, tarih ve felsefenin müfredattan çıkarılması, genç kuşakların düşünme, sorgulama ve toplumsal olayları anlama becerisini törpüleyecektir.
2024/’25 eğitim öğretim yılı başından itibaren 1., 5. ve 9. sınıflarda başlatılan yeni müfredatta öne çıkarılan “değerler eğitimi” ve “manevi gelişim” başlıkları, eğitimi nesnel, bilimsel ve çoğulcu bir zemin yerine dini-ideolojik bir kalıba sokmayı amaçlamaktadır. Bu yaklaşım, Anayasa’da güvence altına alınan laiklik ilkesine aykırıdır. Laik, bilimsel ve demokratik eğitim, sadece bir hak değil, toplumsal barışın da güvencesidir.
Müfredat değişikliği sürecinde eğitim ve bilim emekçilerinin, sendikaların, eğitim fakültelerinin ve bilim insanlarının dışlanması, alınan kararların meşruiyetini tartışmalı hale getirmiştir. Eğitim gibi tüm toplumu ilgilendiren bir alanda siyasal-ideolojik amaçlarla ve kapalı kapılar ardında hazırlanan politikalar, demokratik eğitim anlayışıyla bağdaşmaz.
Eğitimde gerçek bir reform, sürenin kısaltılması ya da derslerin azaltılmasıyla değil; nitelikli, eleştirel düşünceyi destekleyen, eşitlikçi ve özgürlükçü bir müfredatla mümkündür. Mevcut iktidarın ve Millî Eğitim Bakanlığı’nın eğitimde gerçek anlamda bir reform yapacak kapasitesinin olmadığı açıktır. Öğrencilere sadece sınav başarısı değil, aynı zamanda toplumu ve dünyayı anlama, değiştirme, hak arama ve birlikte yaşama becerileri kazandıracak bir eğitim gereklidir.
Eğitim Sen olarak MEB’e çağrımız, eğitim sistemini yapboz haline getirmekten vazgeçmesidir. Eğitimde ihtiyaç olan nicel hafifletme değil, niteliksel derinliğin esas alınmasıdır. Lise eğitiminin süre olarak kısaltılması ya da içerik olarak daraltılması Türkiye’nin geleceği olan gençleri donanımsız bırakmayı hedefleyen tehlikeli bir adımdır. Tüm eğitim bileşenlerinin katılımıyla, bilimsel, laik, demokratik ve kamusal bir müfredat yeniden inşa edilmeli, eğitim sistemi siyasi-ideolojik müdahalelerden bir an önce kurtarılmalıdır.
Eğitim kamusal bir haktır ve içinde yaşadığımız toplumun ortak geleceğidir. Geleceği inşa edecek nesillere içi boşaltılmış değil, insanlığın ve bilimin ortak değerleri ve kazanımlarıyla zenginleştirilmiş bir eğitim borcumuz vardır.
ÇALIŞMA HAYATINDAN SAYFASINI